Aslında yazacak o kadar çok şey var ki inanın tüm kitabı yazsam yine de eksik kalırdı.. beni bilenler bu tür öykü masal mitolojik ve fantastik anlatım tarzını severim o yüzden bu tür eserleri iki üç kez okurum..
Gılgamış Destanı, sonradan Akad diline çevrilmiş olan bir Sümer şiiridir ve ilk kez, destanın konusu olan Uruk kralının hükümdarlığından 700-1000 yıl sonra yazılmıştır. Şiir, asıl olarak Şa-nekba-imru (Derinleri Gören) olarak veya Şutur-eli-şam (Tüm Krallardan Üstün Olan) olarak biliniyordu. Destanın ana karakteri, büyük bir kahraman ve yarı-tanrı, tanrıça İnanna’nın kardeşi ve güçlü bir savaşçı olarak daha önceki Sümer edebiyatında geliştirilmişti ama bu destanda, insanın ölümle ve varoluşun anlamsızlığıyla savaşının vücut bulmuş haline dönüştü.
Gılgamış Destanı’na göre, halkına karşı zalim ve kibirli olan kral, tanrılardan garip bir hediye alır: Gılgamış’ın gücüne meydan okuyan ve belki de ona alçak gönüllülüğü öğreten, vahşi adam Enkidu.
Hiçbir kanuna tabi olmayan ve ormanlarda vahşi bir hayat süren Enkidu, tapınak fahişesi Şamhat tarafından baştan çıkarılır ve böylece ehlileştirilerek Uruk’a getirilir. Enkidu, kendisinden beklenildiği gibi, Gılgamış’a meydan okur. Enkidu’nun yenik düştüğü çetin mücadele sonrasında ikili, ebedi dostluk yemini eder ve Gılgamış’ın annesi Ninsun, Enkidu’yu kendi çocuğu olarak kabul eder.
İkilinin, Sedir Ormanı’nın koruyucusu olan korkunç Humbaba’yı ve Gökyüzünün Boğası’nı (Cennetin Boğası) öldürmesinin ardından tanrılar, bu haddini bilmezlikler için birinin kan bedeli ödemesi gerektiğini söyler ve Enkidu’nun ölümüne karar verir. Enkidu’nun ölmesiyle Gılgamış, kendisinin de bir gün öleceği gerçeğini düşünmeye başlar ve bunun bilincinde olmak ona azap verir.